BOLLUK BEREKET VE REFAHIN SIRLARI
1-Alma verme dengesi
Vermeden alamazsınız. Verdiğiniz kat be kat size geri döner. Hatta verilenler
10 kat geri döner. Bu bağışlanan bir para, verilen bir sevgi, birine yapılan
bir iyilik olabilir. Evrene tek taraflı bir şey vermezsiniz. Yani sürekli veren el,
diğer taraftan almayı halledememişse, dengeyi bozacaktır. Bu terazi gibi dengededir.
Ne kadar verirseniz, o kadar alırsınız. Hiçbir şey de bedelsiz gelmez.
Bir şeyin bedelini ödemeyip bedavaya kapatmak istediğinizde, bu denge gene işler.
O yüzden ne yaparsak yapalım, ne alırsak alalım bunun bedelini ödemek zorundayız.
2-Gerçek refah dışta değil, içte başlar.
Varlık bilinci, önce içsel düzeyde bilincimizde yaratılır, sonra dış dünyaya yansır.
Stefano Elia D’anna’nın Tanrılar Okulu’nda Dürimer’ın bir cümlesi: Sen kral ol,
krallık arkandan gelecektir.
İnsanlar bir şey isterler, bir dilekte bulunurlar ve onu çekerler. Aslında durum
bunun tam tersidir. O şeye sahipmiş gibi davranmak gerekir. Böyle davranınca
zaten arkası gelecektir. Zaten kral gibi davranınca, krallık arkadan gelecektir.
Yani zenginlik ve varlık bilinci ilk önce içerde başlar. Zenginlik ve varlık bilinci
sadece parayla ilgili değildir. Zenginlik; dost, arkadaş, sağlık, yaşamda alınan nefestir.
Yaşamda sahip olduklarımıza odağımızı çevirdiğimizde, bolluk ve bereket
bilincinin kendiliğinden, size katlanarak geri döndüğünü fark edeceksiniz.
Buradaki sır budur; bilinci, yokluktan varlığa doğru çevirmek, oraya odaklamak.
3-Söylediğimiz her cümle, hatta her kelime bilinçaltımıza verdiğimiz bir komuttur.
Beynimiz muazzam bir bilgisayar gibidir. Size ilkokul arkadaşlarınızın adını
sorsam, daha sorarken cümle zihninizde şekillenir. Annenizin en sevdiği komşusu
kimdir desem, bu da hemen bilincinizde belirir.
Aslında burada olan ne? Bize ait bilgilerin hepsi, evrensel bilinçaltında; yani
içinde bulunduğumuz bu boşluk havuzundadır. Ben daha söylerken saniyenin
onda biri kadar sürede, bu boşluktan bu dalgayı alıyoruz ve hemen söylüyoruz.
Zihnimizin içinde binlerce çekmeceden anında birine ulaşıp birini açıp o bilgiyi veriyoruz.
Peki, biz burada ne yapmaya çalışıyoruz? Doğru komutlar ve doğru cümleler
vererek, bilinçaltına yeni bir kotlama sistemi kuruyoruz. Yani negatif bir yazılım
varsa, onun yerine pozitif bir yazılım yüklemeye çalışıyoruz. Kullandığımız
kelime ve cümlelerin düşündüğümüzden çok daha fazla etkisi vardır.
“Rastgele konuştum, ben zaten inanarak söylemedim” filan desek de, o
cümlelerin bir enerjisi ve kendini gerçekleştirme gücü vardır.
4- Bir şeye sıkıca yapışan ele, evren yeni bir şey koyamaz.
Olumlu bir şeyi kendimize çekmenizin yolu olumsuz bir şeyi bırakmak ve
daha iyisinin gelmesi için bir boşluk oluşturmaktır. Bir şeyi sıkıca tutunca
oraya yeni bir şey gelemez. Yeni bir şey gelmesi için negatif tutunduğunuz her şeyi
bırakmamız gerekir.
5- Evde çok eşya varsa, zaten dolu olduğu için yenisi gelmez.
Birçok kıyafetimiz varsa, zaten dolu olduğu için yenisi gelemeyecektir. Bir şeyi bırakınca
, onun yerinde bir boşluk açılır. Evren boşluğu sevmez. Orayı hemen yeni bir şeyle doldurur.
6-Refah, bolluk ve bereket doğuştan hakkımızdır.
Bu benim çok inandığım bir konudur. Bolluk ve bereketi gerçekten hak ettiğinize
bilinçaltınızda inanmanız gerekiyor. Siz gerçek anlamda bu hak etme duygusuna
sahip olmadığınızdan; parayı da, bolluğu da, bereketi de, ilişkileri de, sevgiyi de,
güzel olan her şeyi itmiş oluyorsunuz.
Bizim normal, doğal durumumuz sağlıktır, zenginliktir, neşedir. Bütün bunlar
aslında bizim tarafımızdan çağrılmayı bekleyen dalga boylarıdır. Biz titreşimimizi
o dalga boyuna yükselttiğimizde ancak onunla eşleşebiliriz ve onu hayatımızda
görmeye başlarız. Titreşimimizi bu dalga boyuna yükselttiğimizde, fiziksel düzeyde de
hayata geçtiğini görürüz. Bunu da sadece düşüncelerimizle ve düşüncelerimizin
yarattığı duygularımızla yaratabiliriz.
7-Gerçekten yapmak için yaratıldığınız işi yaptığınızda, evren sizi bolluk ve bereketle ödüllendirir.
Bu benim çok inandığım bir konudur. Reddettiğiniz bir konuda çalışıyorsanız,
onunla ilgili bolluk ve bereketiniz her zaman bir miktar kısıtlayıcı olacaktır.
Fakat sevdiğiniz bir iş yaptığınızda, o işi büyük bir tutku ve heyecanla yaparsınız ki,
o kadar büyük bir neşeyle yapacaksınız ki, para bunun doğal bir ödülü olarak zaten
kendiliğinden hayatınıza girer.
Tabii burada parayla ilgili bilinçaltınızı biraz silkelemeniz lazımdır. Kendini seven kişiye para gelir.
Benim en inandığım şey budur.
8-Kuvvetli bir imgeleme gücüne ihtiyacımız var.
Bireysel terapilerimde fark ettiğim gerçek; kimse imgeleme yapmıyor, kimse hayal kurmuyor.
Gece yatarken o gün olan şeyleri, yarın yapmamız gerekenleri düşünüyoruz. Başka?
Başka bir şey yok. Kimse hayal kurmuyor. Hayal kelimesi yerine imgeleme kelimesi kullanıyorum.
Çünkü çocukluktan beri hayal kurmanın saçma olduğu söyleniyor. Ben de bunun tam
tersini söylüyorum. Çünkü siz hayatınızı hayal kurarak, imgeleyerek yaratıyorsunuz.
En kuvvetli imgeleyen, o imgenin içini en kuvvetli kurabilen; o duyguyu, o titreşimi yayabilen;
bu hayalini en hızlı şekilde gerçekleştirendir. O yüzden, günde 5 dakikanızı hayal kurmaya ayırın.
Artık hayal kuramıyorum, gözümün önünde canlandıramıyorum diyenler var.
İşleyen demir pas tutmaz. Günde 5-10 dakikanız buna ayırarak o yetiyi yeniden ortaya
çıkarabilir, olağanüstü bir şekilde bize hizmet ettiğini de görürüz. Hayal kuramıyorum
kelimesini hayatımızdan çıkarmalıyız. Günde 5-10 dakikamızı gece yatarken ve sabah
kalktığımızda hayal kurmaya ayıralım.
Bu konuda Yaratıcı İmgeleme kitabını önerebilirim.
9-Büyük hayaller kurmaktan korkmayalım. Küçük oynamak evrene veya bize hizmet etmez.
Evet, tevazu erdemdir. Fakat gereksiz bir tevazu da sizi çok istediğiniz o büyük hayallerinizden
uzak tutar. O nedene büyük hayaller kurun. Tevazuu elden bırakmayın; amma sizin kendinize ait balonunuz var.
O balonu siz üflersiniz. Sizin üfleme gücünüz nereye kadar çıkıyorsa, oraya kadar o balonu yaratırsınız.
O balon dediğimiz aslında, holografik yansıma dünyasıdır. Hepimiz aynı dünyada görünsek de,
aynı dünyada değiliz. Dünya dediğiniz tamamen sizin göz kameranızla çektiğiniz bir yansıtma dünyasıdır.
Yatınca kamera kapanır sabah uyanınca açılır, yansıtma dünyası başlar. O zaman ben bu
dünyaya istediğim objeyi koyarım, istediğim şeyi çekerim. Bunun formülü de, kendi titreşimimi yükseltmekten,
kendime inanmaktan, göründüğümden çok daha fazlası olduğumu bilmekten ve buna inanmaktan geçer.
Bir hayal panosu, bir dilek yıldızı, bir fotoğraf arzu ettiğiniz hedefe bilinçaltınızı programlamak demektir.
Bilinçaltı net hedef ister. Hayal panosu değince ne gereği var diyenler oluyor. Çok ilgisi var.
Bir hayal panosuna baktığında farkında olmadan oraya enerji gönderirsiniz. Farkında olmadan bir daha düşünür,
farkında olmadan düşüncenin duygusunu yaratırsınız.
Ben yurtdışına gitmeden önce onların fotoğraflarını sağa sola koymaya başladım.
Her onlara baktığımda, oraya gitmenin nasıl bir duygu olduğunu imgeliyordum. Gittiğimde de tam tahmin
ettiğim gibi bir tablonun içinde kendimi buldum. Ve hala gelecekteki hayatımı imgeleyerek yaratmaya devam ediyorum.
10-Hak ettiğinize gerçekten inanın.
Refahı, parayı, sağlığı, hepsini hak ettiğinize inanın. Hak ettiğinize inanmanın yolu da kendinizi çok sevmekten,
“Bunların hepsini bir insan olarak hak ediyorum” demekten geçer.
Özgüven ve öz değerle ilgili birkaç tane güzel vido paylaştım. O videoları izleyip kendi üzerinize çalışabilirsiniz.
11-Elbette ki gerektiğinde tasarruflu olun. Bir şeyi çok ucuza kapatma, en ucuzunu bulma adına harcadığınız
çaba yerine, bu zamanı daha fazla değer yaratmaya harcayın.
Başka bir değişle yokluğa değil, varlığa odaklanın. 10 lira borcunuz varsa 20 lira nasıl kazanacağınıza kafa yorun.
Bir şeyi çok ucuza almaya çalıştığınızda, çok ucuza almak için kafa yorduğunuzda farkında olmadan yokluk bilincine girersiniz.
Ancak bir şeyin değeri 5 lira olup onu 10 liraya alın demiyorum. Elbette ki bunun için araştırmalarınızı yapın.
Elbette ki en uygun, en kaliteli olanı bulmaya çalışın. Fakat en ucuza, en ucuza diye bir şeye saplanırsak,
varlık bilincinden de uzaklaşmış oluruz.
12-Tüm bu prensipleri bilmek, sizin her zaman kazanacağınız anlamına da gelmez.
Var sayalım bir mağazanız var, satış yapıyorsunuz. Varsayalım insanlara bir hizmet sunuyorsunuz.
İnsanlar “İşler yolunda gitmiyor, bu ay satış yapamadım”, ya da “Bu günü kötü kapattım.
Acaba bu benim titreşimimle mi ilgili?” diyorlar.
Titreşiminizi yükseltmek her gün kazanacağınız anlamına gelmez. Her gün her şeyin yolunda gideceği anlamında gelmez.
Her şeyi hemen kendinize bağlamayın. Titreşiminizi yükseltmek bir şey olmadığında, onu kabule geçmek anlamına da gelir.
Tepkinizi değiştirirsiniz.
Bir şey bu gün satılmadı mı? Yarın satarsınız. Bu ay biraz sıkıntılı geçti, bilirsiniz ki öbür ay iyi geçecek.
İşte bu rahatlığa eriştiğimizde, kendiliğinden istikrarlı bir çizgi tutturulacaktır. Evren zaten size devamlı
o döngüyü yaratacaktır. Bunu fark ettiğinizde olmayan bir şey için artık üzülmezsiniz.
“Demek bu gün de böyle olması gerekiyormuş” dersiniz. Ya da bir şey olmadığında,
bunun tamamen sizin titreşimimizle ilgili olmadığını da fark edersiniz.
Bu durum görünüşte negatif bir şey olabilir. Beklediğiniz olumlu şey olmamıştır. Bunu hemen “Olmadı;
bu kötü bir şey; demek ki titreşimim düşük, demek ki ben isteklerimi çekemiyorum” gibi bir
algıya da girmeyelim. Olanı bir kabule geçelim. Olanı kabule geçmek, size gelen her zaman bolluk
bereketi istikrar çizgisinde tutacaktır.
Benim de hayatımda beklediğim halde, tam istediğim gibi gitmediği zaman oluyor. Ama paniklemiyorum.
Nasıl olsa geleceğini biliyorum. Zaten yolunda gitmeyen bir şeyin olmadığının da farkındayım.
O yolunda gitmiyormuş gibi görünüyor; ama aslında bana hizmet ediyor. Çünkü ben her şeyin tam da
olması gerektiği gibi olduğunu biliyorum. O nedenle ilginizi değiştirin. Ama yarın başka bir gün;
üç gün sonra başka bir gün! Hemen kabule geçmek çok önemli bir meziyettir.
13-Evren bize ışığı sağlar, ama elektrik düğmesine de basmak zorundasınız.
Buradan ne anlıyoruz? Evren hareketi sever. Birçok şeyi zihinde planlamış olabilirsiniz.
Ama ancak bu konuyla ilgili harekete geçtiğinizde, o olasılıklar zincirini de harekete geçirirsiniz.
Ancak o zaman kuantum olasılıklar diyarı dediğimiz, bütün olasılıklar önünüzde belirmeye başlar.
14-Şikâyeti bırakın.
Her şeyle ilgili şikâyeti bıraktığında otomatik olarak titreşiminiz yükselir.
15-Dedikoduyu bırakın.
Yaptığınız bir dedikodu sizin bereketinizi kaçırır. Siz farkına bile varmazsınız. Bir arkadaşınızla birini
çekiştirirsiniz, yarın bir işiniz rast gitmez. Fakat siz o anda, bu iki olaya arasındaki bağlantıyı kuramazsınız.
Ben bu konuyu tersine çevirin diyorum. Dedikoduyu bırakıp sabah- öğle- akşam birilerinin hayatına
dokunun. Ondan sonra hayatınızdaki işlerin nasıl muazzam gittiğini gördükten sonra, zaten o çizgiden geri düşemezsiniz.
16-İntikam dargınlık, değersizlik duygularını bırakın.
İntikam sadece kişinin kendine zarar verir. İncitmek sadece inciteni incitir, yani zarar vereni incitir.
Kin ve intikam duyguları sizi düşük frekansta tutar. Bırakın ve en azından nötr hale geçin.
17-Kendinizi bağışlayın.
Çünkü kendini bağışlayamayan mutluluğu kabul edemez. Zaten hak etme duygusuna geçemez.
Gönderilen Mesaj Yok